492403301_122186355848262423_7885526507938296300_n

 

Toplumun bir kesimi tarafından sürekli hedef gösterilen Özdağ’ın halen kamuoyunda karşılık bulabiliyor oluşu, milliyetçi duyguların siyasetteki etkisini koruduğunu gösteriyor. Mansur Yavaş da bu durumu iyi analiz ederek, doğrudan bir sahiplenme yapmadan, Özdağ’ı “yatarı yok” söylemiyle muhtemel bir mağduriyet zeminine karşı koruma altına alıyor. Bu da Yavaş’ın sadece belediyecilik değil, siyasal pozisyonlama konusunda da ne denli hassas davrandığını ortaya koyuyor.

 

Bu stratejik çizginin bir uzantısı olarak, Yüksel Arslan’ın İYİ Parti’ye transferi de dikkat çekici bir gelişme. Arslan’ın ismi, özellikle milliyetçi-muhafazakâr seçmende karşılık bulan bir figür olarak önemli. Ancak daha da önemli olan, Arslan’ın İYİ Parti’ye geçişinin ardında Mansur Yavaş’la olan yakın bağının bulunması. Yavaş’ın Arslan’la olan samimi ve güvene dayalı ilişkisi, bu transferin sadece siyasi değil, duygusal bir bağlamda da gerçekleştiğini ortaya koyuyor.

 

Öte yandan, partinin genel başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun bu rozeti bizzat takmamış olması, sürecin tamamen Arslan’ın kendi tercihiyle şekillendiğini de gösteriyor. Arslan, İYİ Parti’ye dışarıdan davetle değil; kendi evine geri dönüyormuş gibi, hatta partinin rozetini göğsüne takarak gelmiş gibi bir kararlılıkla dönüş yaptı. Bu da partinin son dönemde oluşturduğu değer zeminine olan güveni işaret ediyor.

 

İYİ Parti: Görünürlük Tesadüf Değil, Stratejik Bir Yeniden Doğuş

 

Son günlerde İYİ Parti’nin ana akım medyada daha sık görünmeye başlaması bir rastlantı değil. Parti, kendi iç dönüşümünü tamamlarken, liderlik çizgisiyle de yeni bir yön belirliyor. Özellikle Müsavat Dervişoğlu’nun duruşu, partiyi yeniden merkez sağda konumlandırma çabasıyla örtüşüyor. Kavgacı değil, ilkeli ve tavırlı bir profil çiziyor.

Üstelik sadece içeride değil, dışarıdan da dikkat çekici bir yükseliş var. Yakın gelecekte partinin saflarına katılması beklenen bazı özel isimlerin, hem toplumsal karşılıkları hem de siyasi enerjileri, bu yükselişi besleyecek nitelikte. İYİ Parti, merkez sağda yeni bir iktidar alternatifinin zemininin nasıl döşeneceğini gösteriyor.

 

Özgür Özel’in Sessizliği: Kiminle Alındı Bu Karar?

 

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in 23 Nisan resepsiyonuna katılmaması ise bir başka tartışma başlığını doğurdu. Bu karar yalnızca bir protesto değil; daha da önemlisi, bu protestonun kiminle birlikte ve nasıl bir değerlendirme sonucunda alındığı sorusu cevapsız.

Devletin ve milletin ortak bayramı olan 23 Nisan’da bulunmamak, hele ki CHP gibi bir partinin lideri için, sadece bir tercih değil; ideolojik bir duruştur. 

 

Ama… Devlet Hepimizin

 

Protokol Sadece Hükûmete Değil, Millete Aittir

 

Bu noktada bir kez daha hatırlatmak gerekiyor: Devlet ile hükümeti ayırmak, muhalefetin asli görevidir. 23 Nisan gibi dünya tarihinde bir eşi olmayan ve Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bir bayramda protokole katılmamak, devlete değil, hükümete mesafe koyma amacı taşısa da; görüntüde devletin dışına düşmek anlamına gelir. Oysa bu günlerde milletin en çok ihtiyaç duyduğu şey; devletin gerçekten “hepimizin” olduğunun altının çizilmesidir.

 

Kim Nereye Koşuyor?

Bir yanda milliyetçi tabanı sahiplenen, teşkilatlarını hareketlendiren, medyada daha görünür olan İYİ Parti; diğer yanda sessiz yürümeyi tercih eden, resepsiyon gibi sembolik anlarda sahneden inen bir CHP… Bu tablo, muhalefetin yönünü tartışmaya açıyor.

 

Ben şahsen, halkın özlem duyduğu merkez çizginin, bu savrulmalarla değil, daha net, ilkeli ve inandırıcı bir dille kurulabileceğine inanıyorum. 

 

Bugün muhalefetin asıl ihtiyacı ne radikal çıkışlar ne de sessiz yürüyüşler. İhtiyaç duyulan şey netlik. Kim neyi savunuyor, neye karşı duruyor, neyin arkasında duracak? Halk artık bunu görmek istiyor.

 

Ve ben, merkez siyasetin savrulmayacağı, değerlerine sahip çıkan, devleti sahiplenmekten çekinmeyen bir çizgiden yanayım. Çünkü bu ülkenin en büyük gücü, ortak akılda buluşabilen sağduyulu çoğunluktur.