Bir Türk Kadını ve Gazeteci Olarak…
Yazan Eylem BULDU…
Sayın Ümit Özdağ,
Tahliye sonrası Türk gençliğine seslenerek “8-9 Ağustos’ta Çanakkale’de 57. Alay Yürüyüşü’nde olacağız” dediniz. Bu çağrı, yalnızca sembolik değil; bir milletin vicdanına ve hafızasına yapılmış derin bir hatırlatmaydı. Çünkü Çanakkale, yalnızca bir savaşın değil; bir halkın yeniden dirilişinin ve kaderine sahip çıkışının adıdır.
Ben bu satırları bir Türk kadını ve gazeteci olarak kaleme alıyorum. Çünkü kadın olmak bu topraklarda bir ayrıcalık değil; tarihsel bir sorumluluk, toplumsal bir bilinç ve siyasal bir görevdir. Savaşta cephane taşıyan kadınlar, barışta da fikir ve adalet taşımaktan asla geri durmaz. Ancak ne yazık ki hâlâ Türkiye’de siyasette kadınlara yeterince yer verilmiyor. Varsa da, çoğu zaman yalnızca bir “vitrin” olarak. Temsiliyet sadece oranla değil, yetki ve etkinlikle anlam kazanır. Bu nedenle partinizde ve siyasal mücadelenizde kadınlara yalnızca alan değil, yetki verilmesi; Türkiye’nin gelecek tahayyülünü daha kapsayıcı ve güçlü kılacaktır. Atatürk’ün kadına tanıdığı haklar, hâlâ birçok ülkede yokken bizim toplumumuzda içi boşaltılmış temsil statülerine dönüşmemelidir.
Sayın Özdağ, bir gazeteci olarak şunu da açık yüreklilikle ifade etmeliyim:
Basın muhalif değildir; özgürdür.
Gazeteci, sizin yanınızda olmak zorunda değildir. Ama size karşı olmak için de bir neden aramaz. Tek sadakati vardır: hakikate. Dolayısıyla; sizi destekleyen kalemlerin samimiyeti kadar, sizi eleştirenlerin cesareti de kıymetlidir. Gerçek liderler, yalnızca alkışlarla değil, sorularla da büyür. Eleştiriye tahammül, fikre açıklık, basına güven; halkla aranızdaki güvenin yapı taşlarıdır.
Ve belki de bu noktada en önemlisi:
İktidara karşı olmak, otomatik olarak haklı olmak değildir.
Muhalefet etmek, yalnızca karşı çıkmakla değil, doğru olanı savunmakla anlam kazanır. Çünkü haklılık duygusu bazen öfkeye, doğruluk ilkesi ise ilkelere dayanır.
Atatürk, iktidarı eleştirirken bile devleti koruyan, milleti ayrıştırmadan savunan bir dil kullanmıştır. Onun muhalefeti, yıkmak için değil, yapıyı yeniden kurmak için olmuştur. Sizden beklenti de budur: Güçlü bir muhalefeti, adaletli bir dil, devlet aklı, ve milletin birliğine zarar vermeyen bir tutumla sürdürmenizdir.
Ayrıca birkaç yapıcı öneri sunmak isterim:
1. Kadınların Etkin Rolü: Siyasette kadınları sadece rakamsal olarak değil, karar süreçlerinin merkezinde konumlandırmak; bugünün Türkiye’sine yakışan bir Atatürkçü duruştur.
2. Gençliğe Sadece Alan Değil, Yetki Verin: Onları yürüyüşlere değil, politik vizyon kurullarına; sadece sloganlara değil, çözüm masalarına davet edin. Bu, bir liderin gücünü katlayan bir stratejidir.
3. Gazetecilerle Diyalog ve Eleştiriye Açıklık: Basına sadece bilgi vermek değil; hesap verebilir olmak da halkla güven tesisinin temelidir. Bu şeffaflığı sağlamak, sizi yalnızca haklı değil, aynı zamanda doğru kılar.
4. Birleştirici Dil: Siyasette keskin cümleler kolay alkış toplar, ama kalıcı bağlar kurmak daha zor olanıdır. Atatürk’ün “milletin istiklali, yine milletin azim ve kararıyla kurtulacaktır” sözünü hatırlayın. Azim varsa, karar varsa, halk zaten yanınızdadır. Yeter ki onları ötekileştirmeyin.
Sayın Özdağ, bu milletin size vereceği en büyük destek, yalnızca size duyduğu güven değil, sizin temsil ettiğiniz doğruluk ilkesine olan inancıdır. Sadece iktidar olmak için değil, iktidarı da, muhalefeti de halkın yararına yeniden şekillendirmek için yola çıkmalısınız. Atatürk’ün izinden gitmek; yalnızca onu anmakla değil, onun ilke ve ahlaki duruşunu siyasetinize katmakla mümkündür.
Bir kadın, bir vatandaş ve bir gazeteci olarak, bu yolda sizi dikkatle, tarafsızlıkla ama kararlılıkla izlemeye devam edeceğim. Çünkü bu vatan hepimizin ve mücadele sadece siyasetçilerin değil; hepimizin namusudur.
Saygılarımla…